Muris Muvazaası (Mirastan Mal Kaçırma) Nedir?
Muris muvazaası miras bırakanın mirasçıları aldatma amacıyla, yaptığı bağışlamaları resmi işlemlerde satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi gibi isimler altına gizlemesidir.
Muvazaa Nedir?
Muris muvazaasını anlamak için öncelikle muvazaanın tanımını ve unsurlarını bilmek gerekir. Muvazaa sözleşmenin taraflarının -üçüncü kişileri aldatma kastıyla- gerçek iradelerine aykırı şekilde, görünürde geçerli olmasına rağmen, kendi aralarında hüküm ifade etmeyeceğini kararlaştırdıkları bir sözleşme yapma konusunda anlaşmalarını ifade eder. Muvazaanın tespiti için şu üç unsurun bulunması gerekir:
- Muvazaa anlaşması (tarafların görünürdeki işlemin gerçekte hüküm doğurmayacağına yönelik anlaşmaları)
- Görünürdeki işlem (tarafların gerçekte hüküm doğurmayacağını kararlaştırdıkları ama dışarıya karşı sanki geçerliymiş gibi gösterdikleri işlem)
- Aldatma kastı
Bunlara ek olarak nisbi muvazaada ayrıca bir unsur olarak “Gizli işlem” bulunur, bu da tarafların dışarıya göstermedikleri halde kendi aralarında hüküm doğurması konusunda anlaşmış oldukları işlemdir.
Muris Muvazaası Nedir?
Muris muvazaası ise “mirasçıları” aldatma ve mirastan mal kaçırma kastı ile yapılan sözleşmeleri ifade etmek için geliştirilmiş bir tanımdır. Unsurları muvazaaya paralel olarak şu şekildedir:
- Muvazaa anlaşması,
- Görünürdeki işlem (genelde satış ya da ölünceye kadar bakma sözleşmesi),
- Mirasçıları aldatma amacı,
- Gizli sözleşme (genelde bağışlama)
Muris Muvazaası Nedeniyle Tapu İptal ve Tescil Davası Nedir?
Mirasçılardan birinin, birkaçının ya da tamamının, murisin sağken yapmış olduğu ancak muvazaalı olan tapu devir işlemini iptal ettirmek ve devredilen gayrimenkulü tekrar terekeye dahil ettirerek mirasçılar arasında paylaşımını sağlamak maksadıyla açtıkları davadır.
Muris Muvazaası Nedeniyle Tapu İptal ve Tescil Davasında Zamanaşımı/Hak Düşürücü Süre Nedir?
Muris muvazaası sebebiyle açılacak olan dava doğrudan mülkiyet hakkına dayandığı için herhangi bir zamanaşımı süresine bağlı kalınmadan her zaman dava açılabilir.
Konuya İlişkin Örnek Yargı Kararları
Muvazaaya ve muris muvazaasına ilişkin detaylı kanuni düzenleme bulunmadığından bu konuda daha çok Yargıtay kararları yol gösterici olmaktadır. Aşağıda, konunun farklı yönlerine ilişkin bazı Yargıtay kararlarından kesitlere yer verilmiştir.
YARGITAY 1.HUKUK DAİRESİ E. 2012/7169 K. 2012/11076 T. 11.10.2012
“Davacının temyiz itirazlarına gelince;
Dosyaya ibraz edilen ve muris ile davalı arasında imzalandığı belirtilen tarihsiz “protokoldür” başlıklı belgede; 19 parsel sayılı taşınmazın davalıya 22.910 € bedelle satıldığı, alıcı olan davalının ödemiş olduğu miktar ve daha sonra göndereceği miktarlar toplamının kendisine ödenmesi durumunda taşınmazın muris M.’ya iade edileceği kararlaştırılmıştır. Davacılar ise davalı tarafından ibraz edilen belge altındaki imzanın miras bırakana ait olmadığını bildirmişlerdir. Ne var ki, mahkemece bu yönde bir araştırma yapılmadan sonuca gidilmiştir.
Oysa belge altındaki imzanın miras bırakana ait olması halinde muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı davanın dinlenemeyeceği açıktır.
Hal böyle olunca, öncelikle protokol başlıklı belge altındaki imzanın murise ait olup olmadığının araştırılması, miras bırakana ait olmadığının belirlenmesi halinde işin esasının incelenmesi, aksi durumda muris muvazaasına dayalı davanın dinlenemeyeceği gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yetinilerek yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması doğru değildir.”
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E: 2004/1-311 K: 2004/331 T: 02.06.2004
“Uygulamada ve öğretide “Muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1-2 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.”
YARGITAY İÇTİHADI BİRLEŞTİRME GENEL KURULU E: 1974/1 K: 1974/2 T: 01.04.1974
“Muvazaa nedeniyle satış sözleşmesi geçersiz sayılsa bile gizli hibe akti geçerli olacağından mirasçının Borçlar Kanunu`nun 18. maddesine dayanarak açacağı davada yarar bulunmadığı ve bu nedenle bir sonuç doğurmayacağı düşüncesini de kabul etmek olanaksızdır. Gerçekten böyle bir davayı açacak kimsenin, davada yararının bulunması zorunludur. Ve ilke olarak da gizli akit geçerlidir. Ancak gizli aktin geçerli sayılabilmesi için tüm koşulların oluşmuş olması zorunludur. İçtihadı birleştirmeye konu, tapuda kayıtlı bir taşınmaz malın muvazaalı olarak satışıdır. Böyle bir durumda gizli aktin geçerli sayılabilmesi için gizli akit, biçim koşuluna (şekil şartına) bağlı ise biçim koşulunun da gerçekleşmiş olmasında zorunluluk vardır. Aksi durumda hibe sözleşmesinin varlığından söz edilemez. Çünkü tapu memuru önünde açıklanan irade, bir ivaz karşılığı mülkiyetin aktarılması iradesidir ki, sadece bu iradeye resmiyet verilmiştir. Satışa ilişkin resmi işlemin gizli akti de içine alacağı kabul edilemez. Nitekim İsviçre Federal Mahkemesinin kararlı içtihatları ve yabancı bilimsel hakim görüşler de bu doğrultuda yerleşmiştir. Ayrıca 7.10.1953 gün 8/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında bu temel görüş benimsenmiştir. Sonradan çıkarılan 27.3.1957 gün ve 12/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ise, şufa ile ilgilidir. Görüşmeler sırasında ileri sürüldüğü gibi bu karar, 1953 günlü içtihadı birleştirmenin kabul ettiği ilkeyi de bozmamıştır. Sözü edilen 27.3.1957 günlü içtihadı birleştirme kararında; şufa yükümlüsü taşınmaz sahibinin yaptığı satış aktinin, aslında hibe olduğunu iddia etmesi karşısında böyle bir dava hakkının bulunduğu ve ispatlandığı takdirde şufa hakkının var sayılamayacağı belirtilmiştir. Burada hibenin geçerliliği değil satım sözleşmesinin geçerliliği ele alınmıştır. Hiç kuşkusuz böyle bir olayda hibenin de geçerliliği ileri sürülmüş olsa, hibe sözleşmesi de geçersiz olacağından taşınmaz şufa yükümlüsüne geri döner ki, şufa hakkı bakımından sonucun değişmeyeceği doğaldır.”
Kocaeli Muvazaa Nedeniyle Tapu İptal Tescil Davaları
Somut uyuşmazlıklarda muris muvazaasının olup olmadığı ve ispatına ilişkin konularda bilgi almak ayrıca bu hukuki nedene dayalı tapu iptal tescil davası açmak için Kocaeli’de bulunan hukuk büromuza iletişim kısmından ulaşabilirsiniz. Ayrıca benzer konuda Mirasta Denkleştirme (Mirasın İadesi) Nedir? adlı yazımızı da buraya tıklayarak inceleyebilirsiniz.